Neden sadece geceleri yazabiliyorum, neden gündüzleri tek bir kelime, tek bir satır kanamıyor gönlümden klavyeme! Gündüzleri yetim mi kalır kelimeler. Yazmak için kaçtığım geceleri mesken tutuyorum kendime. Yoksa geceler bana yazdırmak için mi pusuda beklemekte. Şimdi yazarken her şeyi bilen, yaşarken hiç bir şeyi bilmeyen şair, yazar Goethe gibiyim.
Gündüzleri tanıdık tanımadık yüzlerce, binlerce insan denizinde yüzerek gündüzün karanlığından karşı kıyının karanlığının aydınlığına varıyorum. Mutlu olabildiğim, kendimi sakladığım geceler; en az benim kadar terk edilmişler. O kadar ihtiyacım var ki gündüzleri, gecenin karanlığına ve yalnızlığına. Yazmam gerek.
Sait Faik Abasıyanık, yazmanın önemini şöyle anlatır. "Söz vermiştim kendi kendime; yazı bile yazmayacaktım. Yazı yazmak da, bir hırstan başka ne idi! Burada, namuslu insanların arasında sakin, ölümü bekleyecektim; hırs, hiddet neme gerekti. Yapamadım. Koştum tütüncüye, kağıt, kalem aldım. Oturdum. Adanın tenha yollarında gezerken canım sıkılırsa küçük değnekler yontmak için cebimde taşıdığım çakımı çıkarttım. Kalemi yonttuktan sonra tuttum öptüm. Yazmasam deli olacaktım."
Edep çerçevesinde yazılan her ne olursa olsun, içeriğinde yazılanlardan çok daha fazlasını bulabilirsiniz! O yazıda yazarın içtiği kahveden dökülen damlalar, sigarasının nikotin kokusu, özlem dolu zaman süreçlerinde gözlerinden yanaklarına süsülen, geceleri sırılsıklam ıslatan ve gecelerden sayfalara kanayan gözyaşlarını bulabilirsiniz.
Adını koyamadığım duygular denizinde kırılgan, melankolik kelimelerim var yaşanmışlıklar içinden söküp çıkardığım. Bu yaşanmışlıklar Shakespeare'nin piyesi, adı koyulmamış fotoroman yada bir filmin senaryosu değil. Beni benden çalan, çaldığını geri vermeyen bir hayatın masalsı tarafının kelimeler ile sayfalara işlenmesinden başka bir şey değil.
Yazdıklarım kızgınlığımdan, özlemlerimden ve hayata (sana) yenilmişliğimden beslenenlerdi. Yaşamasaydım hoyratça geçirdiğim zamansız zamanları ve "o"nu; geceler sırdaşım, yazılarım sancılı, gözlerimden yaş yerine "o" akmazdı. Asi ruhum dizginleniyor yazdıkça. Yazdıkça kelimelerim büyüyor nazlı bebek gibi. Büyüdükçe kelimelerim, hüzün ve sancı sarmaşık gibi sarıyor.
Yanımda olsaydı "o"na söylerdim dediğim yetim kelimelerim ........ yazılmakta. Ben sadece ....dan "o"na seslenirken "o"ndan başkaları da okur oldu. Okudukça kendilerini "o"nun yerine koymak isteyenler. Bu kadar basit mi! Yazdığı yazıların var olma sebebine ihanet eden yazarmıdır yoksa yalancımıdır!!
İbrahim Meriç