|
| Severe Torture Röportajı - Yeni Nesil İntikam Yemini [2007] | |
| | Yazar | Mesaj |
---|
Dαrky ' ραтяση
Mesaj Sayısı : 285 Points : 800 Rep Sistemi : 2 Kayıt tarihi : 17/07/09 Nerden : İzmiR
| Konu: Severe Torture Röportajı - Yeni Nesil İntikam Yemini [2007] Paz Tem. 19, 2009 8:12 pm | |
| Ölümcül metalin atalarından, yeni gelişen Avrupalı gruplara, firmaların gruplara ve fanlara bakışından Türkiye'nin PKK sorununa; bir Severe Torture röportajı..
Uzun zamandır Earache'in İngiltere & Avrupa Basınla ilişkiler sorumlusu Talita'ya elektronik posta ile baskı yaptığım grupların başında geliyor Severe Torture. Birahane'de "Bir Severe Torture Roportaji olsa ne sorardiniz?" topağını martta açtığımız düşünülürse neredeyse 9 aydır uğraşıyorum bu röportaj için. Sonunda bir kaç hafta önce sevgili Earache sorunca "buraya gelecekler, röportaj ister misin?" diye, düşünmeden atladım. Bürokratik işlemleri geçtikten sonra 29 Ekim 2007 günü saat 18:45'de vuslata erdik...
Earache'in Londra şubesi, şehir merkezinde, prova stüdyolarının olduğu bir binada küçük bir ofis. Buluşmaya giderken yaşadığım heyecan bu sıcak ortama girince yerini rahatlığa bıraktı. Öyleki röportajın çoğunda bacak bacak üstüne atıp dinliyordum karşımdakini. Karşımdaki mi kim? Doğrusunu söyleyeyim oraya gidinceye kadar kimle karşılaşacağımı ben de bilmiyordum. Ortadaki küçük masada beni bekleyenin grubun davulcusu Seth Van De Loo olduğunu, Talita'nın Londra zindanına (London Dungeon) yaptıkları ziyareti anlattığı sırada çaktım.
Kısa bir giriş bölümünün ardından hangi sorudan başlasam diye elimdeki kağıda bakarken ilk soruyu kafadan patlatıyorum. Geçmişi 10 yıl öncesine dayanan bir grup olarak eski sayılacakları savını atıyorum ortaya. "Hayır, ben öyle düşünmüyorum diyor". Dakika bir gol bir, "kafadan" yiyorum golü. "Biz kendimizi diğer grupların yanında hala zıpır ve heyecanlı gençler olarak görüyoruz. Bunun gruba enerji ve belki de diğerlerinde olmayan dinamizm kattığı açık. Zaten Cannibal Corpse, Deicide gibi grupların yanında biz hala kendimizi küçük grup olarak görüyoruz. Böyle takıntılarımız olmadığı için de yaptığımız işten zevk alıyoruz. Zaten hepimizin Severe Torture dışında çalıştığımız işleri var. O yüzden bu işi eğlence için yapmak daha kolay oluyor, hayatımızı kazanmayı düşünmediğimiz için daha rahatız." Peki, bu eğlence ortamı sonuçta ciddi işler doğuruyor. Grubun Baptized In Virginal Liquid'den bu zaman geçirdiği değişim ne diyorum. "Baptized In Virginal Liquid kesinlikle iyi ve çok sevdiğimiz bir çalışma" diyerek devam ediyor. "Ama o zamandan bu zamana değişenleri de görmek kolay. En başta insanlar değişiyor. Grubun kendisi değişiyor, hatta elemanlarda. Hoş, biz öyle birşey yaşamadık. İlk albümün ardından yaşanan değişimlerden sonra bugüne kadar aynı kadroyu koruyarak geldik" diyerek benim sormayı planladığımı soruyu kendisi cevaplıyor.
Özellikle son yıllarda önemli death metal gruplarının sıkça yaşadığı eleman değişimlerinden çok uzun zamandır korunmayı başarabilmiş Severe Torture. Bunun gruba katkısı nedir? "Şu anki halimizdir aslında" diyor. O tam susmuşken araya bir soru daha sıkıştırıyorum: "Uzun zamandır bir arada olan bir grup olarak profesyonel müzisyenler misiniz, arkadaşlar mısınız?". Başlıyor Seth anlatmaya: "Biz çok sıkı arkadaşız. Hepimiz birbirimizi tanıyoruz, birbirimizle çok iyi anlaşıyoruz. İnanıyorum ki bu yaptığımız işe de yansıyor. Sonuçta biz ilk baştan beri bunun için uğraştık. Bir gitarist gider de bir başkası onun yerine gruba dahil olursa aynı sonuca ulaşabileceğimizi düşünmüyorum. Gitar riffleri o kadar özelki hiç kimse çalamaz mı? Hayır sorun bu değil, sorun o gitarı çalacak kişiyle uyumumuz. Biz ne çalmak istediğimize en başta karar vermiştik: 'Brutal Death Metal'. Zaten bu açıdan bakınca da bir yabancının gruba katkısı olabileceğini düşünmek zor geliyor. Severe Torture bugün buraya geldiyse elemanları sayesinde geldi ve onlara çok şey borçlu. Elemanları da onu alıp daha farklı yerlere koymayı düşünmeyecektir. Fanlara söyleyebilirim ki yapacağımız müzik onları tatmin etmek için olacak, başka gruplarda başka işler yapsak bile asla Severe Torture adıyla caz müzik yapmayacağız diyor." O ara yan tarafta bilgisayarında youtube'tan video seyretmekte olan Talita hafiften bir kahkaha patlatıyor. Arada bir iki gruptan bahsediyoruz ki adlarını anmaya gerek yok..
Henüz piyasaya çıkacak olan Sworn Vengeance albümüne getirmek istiyorum sözü. Özellikle miksin neden Polonya'da yapıldığına. "Çok özel sebepleri yoktu. Hertz stüdyoları gayet iyi ve bu işi bilen kişiler. Bugüne kadar yaptıkları işler de gayet tatmin edici. Vader ve Decapitated'ın son albümlerinde de onların imzası vardı. Bizim zaman sorunumuzu karşılayabilecek ayrıca fiyat uygunluğu da olduğu için onları tercih ettik. Biz ne istediysek aldık. Az önce verdiğim gruplarla sound benzerliğimiz olmasa da onların işlerinin yapılmış olması bize güven verdi" deyince 'sound' benzerliğinden ne kastettiğini soruyorum; bazen prodüktörler iki grubun soundunu birbirine çok benzetebiliyor bu da bir handikap değil mi? "Mesela" diyor; Cannibal Corpse'un son albümü ve Hate Eternal soundu diyorum, ikisi de Erik Rutan imzalı işler. "Erik şahsen tanıdığım bir insan ama prodüktörlüğüne hiç girmek istemiyorum. Zaten yeni Cannibal Corpse albümünü bir kez dinledim bir daha da hiç dokunmadım" deyince aslında çok sıkıldıklarını bildiğim ama sormadan da edemeyeceğim soruyu sokuyorum araya: "Severe Torture'un Cannibal Corpse'la karşılaştırılmasından gına geldiğini biliyorum, ama hala gündemde olan birşey bu. Sen Kill albümünü bir kez dinledim diyorsun, ama fanlar sizin hala onların çok büyük etkisinde olduğunuzu düşünüyorlar. "Etkisi derken neden bahsedildiğini bilmek lazım. Özellikle son albümde böyle birşeyi ben göremiyorum. Öyle düşünenleri tekrar dinlemeye davet edeceğim. Bazı şeylerde benzerlik olabilir, ama bunu tamamen aynı olarak algılamak da çok yanlış. Biz kendi müziğimizi yapıyoruz, kendi soundumuzu ortaya koyuyoruz. Çok özel, kimsenin yapamayacağı birşey değil, ama bu bizim müziğimiz, Cannibal Corpse'un değil. Onlar gerçekten çok iyi bir grup, örnek alınmaları gerekir ama karşılaştırılmak artık sıkıcı oluyor. Aklıma gelmişken onlarla turlamak çok harikaydı, bunu yeniden yapmak isterim" diye toparlıyor.
Bugüne kadar verdikleri en iyi konser neydi peki. Bu soru Seth'i abondane ediyor. "EEe, Partizan olsa gerek" diyor yine susuyor. Bir süre biz odadakilerle birbirimize bakıyoruz. Resmen sorduğum sorudan pişman olacağım geliyor, bu kadar düşündüğüne göre cevap vermesen de olur diyorum, "Yok diyor, var birşeyler aklıma gelen.. Çok yerde çaldık, ama sanırım en büyüğü Partizan'dı ve en eğlenceli olanı. Büyük konserler güzel tabii, ama Meksika turnemizde ortalama 100 - 150 kişiye çaldık. Buna rağmen pek çok harika anımız var. O konserler unutulmazdı. Fırsatım olsa tekrarlardım" diyor. Böylece gördüğünüz en iyi seyirci neredeydi soruma da kalem çekmek durumunda kalıyorum..
Peki 2 senedir birlikte çalıştıkları bu firmayla ilişkileri nasıl? Ve bu ilişkiler grubun gelişimini nasıl etkiledi? "Neredeyse üç olacak" diyor. "Seviyoruz Earache'le çalışmayı, kesinlikle işin ciddiyetinde olan insanlar. Bizim üstümüze gelmiyorlar, yaptığımız işe saygılılar. En büyük değişiklik fan kitlesinde yaşandı. Yeni fanlar eklendi, albümlerimizi alan insanlar değişti. Bunun dışında grubun toplumdaki yerinde de belirgin bir saygınlık oluştu. Earache'in havası gruba yansıyor ister istemez, ama bu iyi birşey". Peki diğer Earache grupları. "Tüm grupları doğal olarak bilmiyorum, ama Blood Red Throne, Decapitated gibi takip ettiğim gruplar var" diyor. Sonradan grupların isimlerini Talita'nın duvarda işaret ettiği panodan okuduğunu görüyorum, "Gerçekten Blood Red Throne'u tanıyorum" diyor. Kabul etmek zorunda kalıyorum. Panoya bakıp ben de soruyorum "Napalm Death mesela?". "Bir gün Barney'le aynı masada yemek yedik. Ama hiç konuşmadık." Buralardan biri değilmiş gibi değil mi diyorum "Kesinlikle" diyor kahkahayla.
O halde siz onlardan memnunsunuz, plak firması sizden. Görünürde hiç bir sorun yok. Buradan çıkaracağımız sonuç şu anda yaptığınız işin sizin tamamen yapmak istediğinizdir olabilir mi? "Buna yanıt vermesi güç. Elbette yapmak istediğimizi yapıyoruz, ama bu değişiklik olmayacak demek değil, daha önce de söylediğim gibi fanları mutsuz edecek ya da yeni fanlara yelken açacak değişiklikler değil kastettiğim. Mesela albüm kapaklarına bakın. Eskiden daha gore / vahşet içeren kapaklarımız vardı. Şimdikiler daha karanlık ve daha oturaklı. Bu müzik için de geçerli olabilir. İnsanlar da büyüyor müzik de.. İşimizi ciddiye alan bir grup olarak dinleyiciye istediklerini vermeyi amaçlıyoruz. Bu da bir takım sorumlulukları beraberinde getiyor" O sorumlulukları almaktan memnun musunuz? "Tabii ki, bu harika birşey. Sahneye çıkıp çalma süremiz boyunca kazımak nefis. Bunun için hazırlık yapmak da öyle. Bunları çok seviyoruz." Sahneye çıkarken özel olarak yaptığınız birşey var mı? demek geliyor içimden. "Özel olarak birşey yok gibi. Ben kendi adıma sahneden önce ot da içmem, bira da. Bazen fanların önüne yarı sarhoş çıkıp karizma yapanları görüyorum. Ama onlar konserde kendi fanlarını mutlu edebiliyor, biz se her konserde iyi çalışımızla yeni fan topluyoruz. Bunu yapabilmek için bu işe saygı göstermek zorundasınız. Sahnede en iyisini verebilmek için kendimi tutuyorum. Zaten genelde konserlere headliner çıkmıyoruz. İkinci hatta üçüncü grup olarak çıkıyoruz. O yüzden gece içecek çok zamanımız oluyor. 2 haftalık Meksika turu boyunca toplamda iki kez marihuana içtim. İlginç bir deneyimdi, ama onsuz da yaşanıyor".
Bu konuyla ilgili hazırlık olduğumu göstermek için sorumu büyük ciddiyetle soruyorum. Hepimizin yaptığı birşey vardır, Hollanda hakkında ya da bir Hollandalıyla konuşurken konu ister istemez ülkenin liberal ********** politikalarına gelir. Bunun müziklerine etkisi nedir? "********** ya da alkolün yaratıcılığa elbette etkisi var. Algı kanalları açtığı kesin. Ama tanıdığım pek çok insan sarhoş ya da kafa olup zıbarıp yatarlar, birşey üretmezler. Bu bende biraz farklı. Üretkenliği arttırıyor. Ama dünya'nın tamamında bir yanlış anlaşılma var, her Hollandalı ********** kullanmaz.. Kullanım oranı amerikada çok çok daha fazla", Talita ekliyor; Londra'da daha da fazla.. Geçiyoruz bu konuyu "off the record" olarak.
Ölümcül metali sevdiği belli oluyor her sözünden... Bunun üstüne bir cinlik yapmak geliyor içimden, hafiften polemik malzemesi bulmak. Bir röportajında Six Feet Under'dan Chris Barnes'ın Avrupalılar death metali biz Amerikalılara bıraksın dediğini hatırlatıyorum, o ne düşünüyor bu konuda? Öyle mi demiş diyor. Odadakilerle yine bakışıyoruz. "Emin misin öyle dediğine" diyor. Röportajı ben yapmadım, sadece okudum diyorum. "Bir insanın bunu söyleyebilmesi için kaçık olması gerek." Farkediyorum ki maksatımı biraz aşmışım. Bu söz büyük ihtimalle kuzeyli melodik death grupları için geçerli olabilir diye yumuşatmaya çalışıyorum, "ne olursa olsun" diyor. "Sonuçta orada da iyi müzik yapan insanlar var. Böyle bir sözü söyleyebilmek için bu kıtadaki tüm death metal gruplarını tek tek dinlemiş ve ondan sonra hareket etmiş olmak gerek. Öyle birşey yaptığını sanmıyorum, Olsa olsa canı sıkılmış, ondan söylemiştir. Zaten insanlar Barnes hakkında pek çok şeyi söylüyorlar artık, bu sözü de o söylemlerin ne kadar haklı olduğunu gösteriyor" diyor. Kayıt dışı olmak kaydıyla Cannibal Corpse elamanlarından duyduğu bir kaç anıyı anlatıyor. Bu konuyu "Bence en iyi ölümcül metal söyleyeni George Fisher'dır diyerek kapatıyor."
vokallerle arası nasıl? "Centurian" isimli bir grubu olduğunu ve orada vokal yaptığını öğreniyoruz. Stil olarak kime benziyordu diyorum: "Deicide". Glen Benton'a benzemek apayrı olsa gerek.. "Bilmediğin birşeyi anlatayım o halde. Deicide'ın sene başında yaptığı Avrupa turnesine Glen Benton'ın katılamayacağı ilk konserden 4 saat önce öğrenildi. Ben de o zaman Hollanda da evimde, konserin yapılacağı Eindhoven'a 20 dakika mesafedeydim. Öğrenince beni aradılar, o turnenin açılış konserinde Deicide'da vokali ben yaptım. Seyirci ile iletişimim doğal olarak olmadı, ama yapacak birşey yoktu, eğlenmeye çalıştım..." Ne şans var adamlarda... Hollanda da kızlar istemeden veriyor dese inanacağım o dakika...
Yeni albüm, yani Sworn Vengeance göz önüne alındığında internet ortamlarında Buried Hatchet en zayıf halka olarak gösteriliyor, ne diyeceksiniz diyorum. Fanlar nasıl duymuşki o şarkıyı sana promoyu firma 2 gün önce göndermiş, onlar nasıl edinmişler diyor. 'Eahaha, herhalde download etmiştir haytalar' diyorum, yüzümde küçük hüsamettin edası, lafı değiştirmek için etrafa bakınıyorum... Ben etrafa bakınırken ortamda firmayı temsilen bulunan değerli arkadaşla bakışıyorlar, o ben ne yapayım der gibi başını eğiyor.. "Biz miksi bitireli herhalde iki ay kadar oldu. Bu kadar kısa zamanda yayıldığını bilmiyordum, ama ne yapabilirim ki?" diyor. Hak veriyorum .. "Bu iş, bu noktaya geldiyse suçu biraz da kendinizde arayın diyor". "Nasıl yani falan oluyorum". "Miks bittikten sonra promolar plak firmasına, distribütörlere ve dergilere gönderilir. Plak firması da distribütör de bunu internetten dağıtmaz ki albümü satabilsin, para kazansın. Geriye kim kalıyor, MESKLEKTAŞLARIN!. Bu albümleri dağıtanlar dergilerin elemanları olsa gerek, başka türlü bu kadar hızlı olamaz... Açıkcası gençken arkadaşlarımdan kasetleri kopyalardım, sonra cd yazıcılar çıktı, öyle yapmaya başladım. Şimdi download eden insanları da o yüzden anlıyorum" Internetin gelişmesiyle albüm satışlarının düştüğü ama downloadın artmasıyla dünyanın pek çok yerindeki insanların en uzak köşelerdeki gruplardan haberdar olduklarından dem vuruyorum, nasıl oluyorsa katılıyor bana. "Meksika turnesi boyunca salonların dışında kaçak tişörtlerimizi satan adamlar vardı. Bir yandan bakınca bu iyi birşey. Tamam biz para kazanmıyoruz, ama zaten kendi resmi tişörtümüz oradaki insanlar için pahalı olabilir, ya da orada bulamayabilirler. Ama bu şekilde bizim reklamımızı yapıyorlar. Bir gün internete girer, Severe Torture yazar da indirecek birşey bulamazsam o zaman cidden kötü bir durumda olduğumuzu ve grubun tamamen bittiğini düşünürüm". Küçük hüsamettin tatile çıkıyor.. | |
| | | Dαrky ' ραтяση
Mesaj Sayısı : 285 Points : 800 Rep Sistemi : 2 Kayıt tarihi : 17/07/09 Nerden : İzmiR
| Konu: Geri: Severe Torture Röportajı - Yeni Nesil İntikam Yemini [2007] Paz Tem. 19, 2009 8:12 pm | |
| Türkiye'den bildiğiniz grup ya da müzisyen var mı diyorum, yüzü değişiyor. "Yok" diyor. O an fark ediyorum ki Türk olduğumu ve röportajı bir Türk sitesi için yaptığımı ne ben söylemişim ne Talita, aslında o söyledim diyor da, unutmuş da olabilir, bilmiyorum.. "Ne oldu, savaş çıkmadı mı sizin orada" diyor. Lan diyorum, gene başlayacak bunlar insan haklarından falan. "Onlara hak veriyorum" diyor, suratım düşüyor. Kim onlar diye soruyorum; "Türk Ordusu" diyor. Ben gene de politika konuşmayabiliriz desem de durmuyor, devam ediyor. "Ortada bir saldırı var, bu saldırının PKK tarafından yapıldığı da açık. Sözümona özgür Avrupalılar bunu görmezden geliyor, ama işlerine gelince iki yüzlülükten geri kalmıyorlar. Türkiye'nin Irak'a saldırmak gibi bir politikası olmadığını biliyor, inanıyorum. Hedef orada saklanan terörist kürt gruplar. Bence ordu onların kökünü kazıyana kadar durmamalı ve kimseyi de dinlememeli. Hollanda da pekçok Türk tanıyorum. Diğer müslümanlarla karşılaştırdığın zaman nasıl farklı oldukları ortada. Yani sadece müslümanlar diye bir Faslıyla bir Türk'ü aynı kefeye koyamazsın. Ayrıca Türkiye çok akıllı bir ülke. Bu sorundan kendi gücüyle kurtulacağına inanıyor ve savaşınızı destekliyorum". Bir dokun bin ah işit. Ben ne sordum.. Peki Türk grup? Yine derin düşünme başlıyor. "Bir grup vardı, Baptized In Virginal Liquid coverlamışlar, isimlerini hatırlamıyorum ama onları biliyorum." Lan bu bizim Brutalcore olmasın? "İsim cidden hatırlamıyorum, ama söz eve gidince bakacağım. Benim Türk grubu bilmemem oradakilerin kötü olduğu anlamına gelmez. Ama bu iş zaman meselesi. Bir kaç sene öncesiyle bugünki Polonya piyasasını karşılaştırın, farkı göreceksiniz. Aynısı Türkiye için de olacaktır, bir gün sizin gününüz de gelecek. Burada görev de biraz plak firmalarına düşüyor" diye gönderme yapıyor bizi dinleyene. Doğru diyorum, plak firmaları Kuzey Amerika ile Kuzey Avrupa arasına tıkışmış kalmış durumda.. "Düzelecektir" diyor.. Türkiye'ye gelmeyi düşünürler mi? "Bizi getirmeyi düşünecek bir organizatör bulursak elbette. Dünyanın herhangi bir yerinde tek bir hayranımız varsa o noktaya gitmeyi mutlaka isteriz. Zaten pahalı bir grupta değiliz, bu yüzden sık konsere çıkabiliyoruz. Çağırın, gelelim, çalalım..." Bira Darkzine aracılığıyla Türk fanlarına bir mesajın var mı diyorum, yeter artık, bir saattir konuşuyoruz neredeyse. "Ne diyebilirim ki, sevdikleri grupları desteklesinler, iyi olduğunu düşündükleri işlerin arkasında olup kötülere prim vermesinler. 10 Yıl sonra kendinizi nerede görüyorsunuz diyorum "Belki Türkiye'de bir konserde" diyor... ********* Teşekkür ediyoruz karşılıklı, kayıt cihazı kapanıyor. (Hatta o kadar güzel kapanıyor ki hiç birşey katdetmiyor!!!) Normalde bana ayırdıkları yarım saatlik süreyi çok çok aştığımı sonradan öğreniyorum ama kimse şikayetçi değil. Konuştuğumuz herşeyi buraya geçirememiş olsam da iyi bir röportaj gerçekleşiyor.. Odadakilerin (Bir Terrorizer yazarı, bir Earache çalışanı bir Severe Torture neferi ve bir adet Emrah'tan oluşmakta bu tablo) hazırlanıp yavaştan çıkmalarıyla konuştuklarımız ölümcül metal tarihindeki yerlerine doğru yavaşça kayıyor.. Yemek yiyecek bir yer ararken davulculardan, Türkiye'deki metal sever tayfadan, konser olasılıklarından laflıyoruz. Bayram coşkusu sarıyor içimi... ********* And something for you guys, greetings to Seth and Talita. http://www.myspace.com/severetorturehttp://www.myspace.com/earacherecords | |
| | | | Severe Torture Röportajı - Yeni Nesil İntikam Yemini [2007] | |
|
Similar topics | |
|
| Bu forumun müsaadesi var: | Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
| |
| |
| |