Grubun kurucularından Murat Bayhan�la Faruk Ökenlinin yapmış olduğu ve En Masse dergisinde yayınlanan keyifli söyleşi yazının devamında.....
Hazerfan Türkiye�de kurulmuş ve şu an yurtdışına açılarak ülkemizi ve müziğimizi tanıtan bir grup. Fazlaca tanınmadıkları için grubu biraz tanıtayım size.
Hazerfan 1998�in sonlarına doğru Murat Bayhan ve Göktan Kural tarafından kuruldu. Gruba daha sonra bass gitarda Levent Doruk katıldı. Ve bir süre bu kadroyla devam ettiler. Grup 1999 yılında bu kadroya ek olarak kemanda Fuat Calkan�la birlikte Orientation adlı demosunu çıkarttı. Demo sadece enstrümantal şarkılardan oluşuyordu. Bana göre bazı şarkılar için bu yeterli olsa da tümüyle enstrümantal ve çok yeni tarzda olan bir demo�ya söz de yazılması gerekirdi. Ancak Falcata Galia Recordings tarafından demo beğenildi, Hazerfan ilk albümü Lost Nowhere için çalışmalara başladı. Albümün 2004�ün yaz aylarında Amerika�da çıkması planlanıyor .
Grubun vokal eksikliği Amerikalı şarkıcı ve söz yazarı Beth Hada�nın katılımıyla giderildi. Beth, sesiyle hayat vereceği şarkıların sözlerini de yazıyor. Ve Murat�tan aldığımız bilgiye göre şarkıların çoğunun kaydı hazır.
Faruk: Merhaba Murat önce biraz yağ çekeyim bize vakit ayırdığın için teşekkürler. Gerçi saat farkından dolayı biraz gecenin kör bir saatinde rahatsız ediyorum seni, ama hoşgörün ve yardımların için teşekkür ederim.
Murat: Ne demek, memnuniyetle...
F: İlk önce grubun kuruluş hikayesini senden alabilir miyiz? Tarihler gruplar zaten kronolojik olarak biliyoruz bunları ama birbirinizi bulmanızın ilginç bir anısı var mı?
M: Aslında bizim Göktan�la bir araya gelmemiz 1992 senesine uzanıyor. Odtü�de okurken liseden bir arkadaşımın beni Göktanla tanıştırmasıyla başladı her şey...
Daha sonra Stormbringer adlı grubu kurarak 3 ay içerisinde kendi power metal bestelerimizden oluşan ilk demomuzu çıkarttık ve kısa bir süre içinde de ilk konserimizi de Balıkesir�de verdik. Güzel günlerdi gerçekten...
Daha sonra bir kaç eleman değişikliğinden sonra grubun adını Lethargy�ye çevirdik. Lethargy�de gene power metal çizgisinde özgün parçalar yapmaya devam ettik. Üniversite konserleri, festivaller... Sene 1995 olduğunda bu kez Time Machine adlı cover grubunu kurduk Göktan�la beraber ve bar maceramız da böylece başlamış oldu; Saklıkent, Gölge, Alesta da Deep Purple, Led Zeppelin, Hendrix, Rainbow, Cream gibi 70�li yılların gruplarının parçalarını doğaçlama olarak icra ettik ve gerek müzisyen olarak gerekse repertuar olarak çoğu grubu etkiledik. Buna bar olayını 1997�de bıraktıktan sonraki yıllarda bizzat izleyerek şahit oldum.
1998�de de Hazerfan�ı kurduk. Bu fikir Göktan�la beraber Ankara�dan İstanbul�a Deep Purple konseri için giderken otobüste oluştu. Gene orjinal parçalar yapmaktı isteğimiz fakat bu sefer daha oryantal öğelerle bezeli enstrümantal bir müzik oluşturmayı amaçlıyorduk.
Ankara�ya döner dönmez çalışmalara başladık. İlk iki parça oluşmuştu bile. Rain grubunda bir süre birlikte çalıştığım basçı arkadaşım Levent Doruk� u aradım ve o da seve seve katılacağını belirtti bu projeye. Sonra da Orientation adlı demonun çalışmaları başladı. Fuat Çalkan ve Turgay Dinleyen�le tanışmamız ise daha sonra arkadaşlar vasıtasıyla oldu.
F: Grubun isminin Hezarfen Ahmet Çelebi�den geldiğini ve Hezarfen ve Hazerfan olarak iki farklı ismin geçtiğini biliyoruz. Sizin Hazerfan ı seçmenizin nedeni nedir?
M: Ahmet Çelebi�nin adı �Hazerfan� olarak geldi aklıma öncelikle, daha sonra Göktan�a Hazerfan�ı grup ismi olarak önerdim. O da kabul edince HAZERFAN olarak yolumuza devam etme kararı aldık. Bu ismin müziğimizi daha iyi ifade ettiğini düşünüyoruz ve yurtdışında da gayet ilgiyle karşılandı.
F: Hazerfan�ın gelişimini ve müzikal olarak uğradığı değişimi az çok takip ediyorum. Daha doğrusu Hazerfan değil de sen ve Göktan�daki değişiklikten bahsediyorum. Konuya girmeden önce şunu soracağım bu işe ne zaman başladın. Profesyonel kariyerin 1992 de Stormbringer ile başladı ama bundan önce de müzikle uğraşıyor muydun?
M: Ankara Fen Lisesi�nde okurken başladım davul çalmaya, lise 2� deydim. Aslında davul çalmaya karar vermem orta 2�de Deep Purple�ın Live in London adlı konser albümünü dinledikten sonra oldu ama ancak lise 2�de o imkanı buldum. Okulumuzda eski bir davul seti vardı ve gitarist arkadaşlarla da takılırdık vakit buldukça.
F: Bu soruyu neden sordu, dersin büyük ihtimalle. Bence Hazerfan projesi kulağa çok güzel gelen ancak oldukça riskli bir iş. Özellikle günümüzde rock, metal terimlerinin altı üstüne getirilmişken. Bu rockçı,bu popçu diye ayrım yapılırken bence sizin bunu yapmanız aslında müzikal kalitede yetkinliğinizi ve önceden gelen bir birikiminizin olduğunu gösteriyor. Bu soruyu o yüzden sordum. Kendi çizginizde iyi işler yaparken risk almanızın nedeni nedir? Ve sen müziğin kesin kalıplara sokulmasını benimsiyor musun?
M: Evet 12 yıldır birlikte çalmaya dayanan çok iyi bir tecrübemiz var Göktan�la. Ben bu HAZERFAN adlı özgün projeyi risk olarak değerlendirmiyorum aksine bu bizim için büyük bir şans. Cover yaparak insan ne kendisi tatmin olabilir ne de gelecekte hatırlanabilir. Orjinaldir her zaman hatırlanan. O cover grupları çoğu kişi �şunun parçasını yorumladı, şunun coverını yaptı� diye hatırlar. Unutulur gider zamanla geride kendine özgü hiçbir şey bırakmadan cover grupları...
Müziğin kesin kalıplara sokulmasına karşıyım. Bazen internetteki forumlarda görüyorum bu tip tartışmaları ve gerçekten bazı şeyleri hala aşamadığımız ortada. Çoğu forum kavgayla kapanıyor. İnsanlar sevdikleri müzisyeni eleştiren biri olursa dayanamıyor diğerlerine aşağılayıcı hitaplar, küfürler ediyor. Bir çeşit müzik holiganizmi bu. Müzikte aşırı fanatikliğin yeri olmadığı kanaatindeyim neticede beğeni göreceli bir şey benim beğendiğimi başka biri de beğenecek diye bir şey yok. Buna bu gözle bakılmadıkça maalesef ne müziğimiz ne de müzik kültürümüz gelişecek.
F: Amerika�yla Türkiye�deki müzik endüstrisi hakkında fikrini alsam?
M: Amerika�da müzik endüstrisi gerçekten bir endüstri. Uzun yıllara dayanan gerçekten çok güçlü ve oturmuş bir yapısı var. Gerçi o oturmuş yapı mp3 ve downloadlar yüzünden büyük bir kriz ve değişim içerisinde şu an. Bizde ise kavramlar daha yeni yeni oturtulmaya çalışılıyor.
F: Albümün kayıtları Amerika�da mı Türkiye�de mi yapıldı? Amerika�ya sadece daha iyi müzik yapmak için mi gittiniz, başka bir nedeni var mıydı?
M: Amerika�ya gidişimiz Falcata Galia�nın demomuzu beğenmesi üzerine oldu. Bizi davet ettiler bizde kayıtlar için düştük yollara.
Amerika�da bu albümün ilk kaydını yaptık. Ama geneldeki havayı ve atmosferi beğenmedik ve kayıtları Türkiye�de yeniden yapma kararı aldık. Son kayıtlar Ankara�daki CSM Stüdyosunda tonmaister Ahmet Bozacı ve teknisyen Mert Samur eşliğinde yapıldı. Bizde bizzat kayıtlarda teknisyen gibi çalıştık ve editingleri yaptık.
F: Biraz albümden konuşalım albüm Türkiye�ye gelecek mi? Veya Avrupa�ya?
M: Amerika�da albüm Falcata Galia Records tan çıkacak bir değişiklik olmazsa. Şu anda Asya Kıtasında da bir dağıtım firmasıyla temastalar ki bu firma aynı zamanda Cd üreticisi olan bir firma belki Asya�nın da büyük bir çoğunluğuna dağıtım olacak. Avrupa�da da şu an Falcata Galia�nın çalışmaları sürüyor en kısa zamanda orda da dağıtım sağlanacak yani enternasyonel bir boyutta bir dağıtım olabilecek.
Türkiye�de basılması ve dağıtımı için bir firmayla anlaşacağız veya CD ithal olarak gelecek buraya. Şu an bunun için görüşmelerimiz sürüyor.
F: Albümde şarkıların sözleri Amerikalı Beth Hada�ya ait galiba. Beth Hada�nın gruba katılma hikayesini öğrenebilir miyim?
M: Müziğimize İngilizce sözler olması gerektiğini düşünüyorduk bunun içinde İngilizcesi ana dili olan bir vokalist bulmamız lazımdı. Amerika�da web sitelerinde ilan verdik. Grubumuzun web sitesini ve müziği oradan indirip dinleyebileceklerini belirttik ilanda. Sonuçta; Beth Hada 4,5 oktavlık güçlü ve renkli sesi, parçalarımıza yazdığı sözlerde seçtiği temalar ve de geçmişteki müzik kariyeri yüzünden 30� u aşkın vokal adayı içerisinden seçildi ve grubumuza katıldı.
F: Albüm için çalıştığınız konuk müzisyenler var mı?
M: Var. Neyzen on the road adlı parçada Neyde CSM stüdyosunda kayıtlarımızı yapan Ahmet Bozacı, Nine Eight adlı parçada bas gitarda Volkan Suna ve akustik gitarda Ahmet Saylan.
F: Albümde demo�daki şarkılar mı olacak yoksa eklenti düşünülüyor mu?
Albümde 9 parça yer alacak bu 9 parçanın tamamının vokalsiz ham mixi şu anda mp3 halinde web sitemizde mevcut ve bu parçaların vokalli, yeniden mixlenmiş ve de klasik keman eşlikler eklenmiş halini albümde dinleyebileceksiniz. Albüm, şu an sitemizde bulunan mp3�lerden gerçekten bambaşka bir soundda olacak.
F: Sizi ilk dinlediğimde power metal den, roman müziğine doğru bir hava sezdim. Genelde dinleyicilerde biraz bencillik vardır. Grubunun popülerleşmesini istemezler. Sizin yaptığınız tarz bence metal yada rock sevmeyenlerinde ilgiyle dinleyebilecekleri bir tarz. Ve konunuzda tek olacağınız için ister istemez tanınacaksınız. Sizinde �underground da kalalım bizi az ama kaliteli bir dinleyici sevsin� yoksa, �şarkılar her yerde çalınsın herkes şöyle yada böyle duysun ama bu şarkıların tüketilmesini arttırmasın� diye mi düşünüyorsunuz.
M: Biz hiçbir şekilde dinleyici yada piyasa kaygısıyla düşünerek yapmadık parçaları. Zaten iyi bir şey yaptığınız zaman buna ilgi olacaktır diye düşünüyorum er geç anlaşılır. Sadece para kazanmak amaçlı Popüler bir şey yapmaktansa kendine özgü bir şey yapıp anlaşılmak daha büyük bir mutluluk gerçek sanatçı için.
Müziğimizi seven dinleyen herkese kapımız açık.
F: Eski bar ortamlarını düşündüğünde şu andaki durumunla kıyaslama yaparsan, cover çalmak mı daha iyiydi yoksa risk alıp üretmek mi?
M: Ben cover yapıldığında cover yapan grubun o parçaya kendinden bir şey katması gerektiğini düşünüyorum. Cover yaptığımız yıllarda da zaten bütün amacımız buydu.
Bir cover parçayı nota nota aynı çalan bir grubu dinlemenin, o parçayı Cd�den dinlemekten bir farkı yok benim için. Eğer müzik dinlemek için canlı müzik yapılan bir bara gitmişsem orda dinlediğim müziğin gerçekten canlı olmasını isterim.
Üretmenin risk olduğunu düşünmüyorum. Üretmek her zaman başkasının emeğini kullanarak bir yerlere gelmekten daha iyidir.
F: Birde zaten sizin barlara çıktığınız dönemlerde 1995-1997 yılları arası Türk Rock oldukça çıkıştaydı. Herkes saç uzatmaya rock barlarda mantar gibi türemeye başlamıştı. Bir de bir özentilik tartışması gidiyordu, halen gidiyor. 1998 yılından itibaren genel anlamda dünyada da metal gerilemeye başladı. Ve Hip-hop tür müzik dinleyici sayısını arttırmaya, popüler olmaya başladı. Sen buna katılıyor musun?
M: Bizim barlarda çıktığımız dönemde gerçekten bir uzun saç furyası almış başını gitmişti. Kimi gerçekten saçını istediği için uzatmış ve belli bir birikimi var, kimi ise sadece kız tavlamak için veya özentiden. Bu özenti tartışması bitmez o olaya hiç girmeyeyim.
Evet özellikle 1991-1994 yılları arasında rock ve metal son bir çırpınış yaptı. Black Sabbath, Deep Purple, Judas Priest hepsi çok kaliteli albümlerle yeniden dönüş yapmışlardı.
Ama 1994 yılından itibaren bir düşüş yaşandı grupların çıkardığı albümlerde. Çoğu grubun albümü basılmadı. Bu sürede alternatif rock ve hip-hop daha çok gündeme geldi.
F: Konuya girmişken, Türkiye�deki müzikal gelişmeleri yakından takip ettiğini biliyorum. Sence müzik kültürümüz geriliyor mu yoksa gelişiyor mu?
M: Türkiye�de müzik ve müzik kültürü hem geriliyor hem de gelişiyor. Gerileme popüler müzikte ve popüler müzik dinleyicisinde. Ve bütün popüler ürünler şu an sadece popüler olması için yapılmış basma kalıp ve biraz şu parçadan biraz bu parçadan şeklinde tasarlanmış, direkt para kazanmaya yönelik hiç bir sanatçı kaygısı taşımayan yapay ürünler.
Popüler ürünlerden rockta olanı var, arabeskte de, pop diye adlandırılan şu anda ve biraz ondan biraz bundan olan türde de.
Bir yandan popüler müziğimizde bunlar yaşanırken, underground olarak çok sağlam gruplarımız ve çok kaliteli bir müzik dinleyici kitlemiz var. Maalesef sayıca popüler müzik dinleyicisinden azlar.
F: Son zamanlarda Müzikte dürüst olmayan insanlar var. Bana göre yaptıkları şarkılar zaten dürüst olmadıklarının tercümanıdır. Buna katılıyor musun?
M: Kesinlikle katılıyorum. Bu dürüst olmayanlar giderek artmaya başladı asıl sorun bu.