Nettlethrone grubunun Burak kişisi ile yapılmıştır.
Albüm ghostwall records tarafından piyasaya sürüldü. yurt dışındaki şirketlerden gelen cevaplar ne yöndeydi? Zaman kaybetmenize sebep oldular sanırım.
Kayıtlar tamamlandıktan sonra başladığımız şirket görüşmeleri sırasında birkaç sağlam teklif aldık ve bunların arasında bizi en çok cezbeden Polonyalı firma Empire Records’un teklifi oldu. Gerek anlaşma koşullarının avantajları gerekse şirketin kadrosundan Trauma, Decapitated, Excommunion gibi sevip saydığımız grupların geçmiş olmasından dolayı anlaşmalarını kabul ettik, lakin durum tam imza aşamasına geldiği sırada şirketle olan tüm irtibatımız garip bir şekilde koptu. Şirketle temasta olduğumuz iki aylık süre içinde de diğer firmaların tekliflerini reddetmemizden ötürü Empire anlaşmasının iptal olmasıyla birlikte hiçbir şirketle anlaşamamış olduk. Bu gecikme de 2007 Nisan’ında tamamladığımız albümün 2008 Mart’ında yayınlanmasına neden oldu.
2007’de kayıtları tamamlanan bir albümü piyasaya sürmeniz neden bu kadar gecikti_ Şirketler dışında sizi oyalayan başka şeyler oldu mu?
Albümün 2008’e sarkmasının en büyük nedeni şirket konusunda yaşadığımız belirsizlikti. Bununla birlikte Ghostwall’u kurduktan sonra sayısız yasal ve bürokratik prosedürle uğraşmak zorunda kaldık ki bunlar da albümün çıkışını bir hayli geciktirdi.
O dönemden itibaren neler yaptınız? Yeni parçalar yazılmıştır illaki. Albümde veya şarkılar üzerinde değişiklik yapmayı düşündüğünüz oldu mu?
Bu süre zarfında bizi en çok meşgul eden şey konserler ve albümün çıkışıyla ilgili çalışmalarımız oldu. Kayıt dönemi ve öncesi pek konser veremediğimizden, kayıtlar tamamlanır tamamlanmaz tekrar sahne almaya başladık. Bunun dışında albümün promosyonu ve dağıtımı da bir hayli zamanımızı aldı. Bir yandan yeni parçalar yazıyoruz tabii ki, fakat bunları gelecek albümde mi yoksa bir split ya da EP’de mi yayınlayacağız henüz karar vermedik.
Başka bir yerli şirketi tercih etmeyip kendinizinkini kurmanızın sebebi nedir peki?
Mevcut yerli firmaların büyük çoğunluğunun yayınladıkları albümlere ve çalıştıkları gruplara saygı duymadığını gözlemliyoruz yıllardır. Yerli bir şirketle anlaşmamız durumunda üzerinde bu kadar emek sarfettiğimiz albümümüzün bizim istediğimiz şartlarda tanıtılıp dağıtılamayacağını ön gördük ve bu yüzden ipleri kendi elimize almaya karar verdik. Albüm çıkalı yaklaşık 3 ay oldu ve şu ana kadar ortaya koyduğumuz işe bakarak da bu kararımızdan memnun olduğumuzu rahatlıkla söyleyebilirim.
Albümün teması ile tutarlı bir kapak tasarımı yapıldığını söylemişsiniz. Albüm kapağından bahsedebilir misiniz? Semboller, anlatımlar vb. Şeyler
Tasarım, daha önce özellikle Trap Them ve Intronaut ile yaptığı çalışmalardan tanıyıp sevdiğimiz, bununla birlikte Gorgoroth, Aura Noir, Sunn O))) gibi birçok yüksek kalibre grupla çalışmış olan Justin Bartlett tarafından yapıldı. Tasarımın şarkı sözlerini çok açık bir şekilde değil de sembolik bir şekilde yansıtmasını istedik kendisinden ve yaptığımız fikir alışverişleri sonucu ortaya bu tasarım çıktı. Kitapçıktaki sembol ve figürlerden özellikle çok bahsetmek istemiyorum, çünkü daha tasarım yapılırkenki düşüncemiz işleri soyut boyutta bırakıp bulmacanın parçalarını çözmeyi dinleyicilere bırakmaktı. Sözler okunduktan sonra detaylara biraz inilirse tasarımın birçok parçası dinleyene çok daha fazla şey anlatacaktır diye düşünüyorum.
Justin bartlett'a kapak tasarımı konusunda fikir sundunuz mu yoksa işi tamamiyle ona mı bıraktınız?Bir de nasıl ayartabildiniz Justin paşayı
Justin’le kayıt sonrası iletişime geçmiştim ve albümden birkaç şarkı atmıştım. Şarkıları çok sevdiğini ve şartlar uygun olursa birlikte çalışmaktan memnuniyet duyacağını belirtti. Ghostwall’un kurulmasıyla ilgili masraflar hallolduktan ve bütçemizi tekrar topladıktan sonra albüme yönelik ciddi bir çalışmaya giriştik. Şarkı sözleri ve anlatımda yer alan belli konular dışında, aklımızda yer alan birçok farklı konsept hakkında uzun süre görüş alış verişi yaptık Justin ile. Bu noktadan sonra tasarım ile ilgili tüm sorumluluk Justin’deydi ve kendisine herhangi bir noktada müdahale etmedik, etmeye de gerek duymadık. Justin Bartlett gibi bir isimle çalışırken özellikle tasarım konusunda zaten pek bir şey eklemeye gerek olmuyor.
Nazmi'den boşalan yeri Mustafa ile doldurdunuz. Her ikisi de çok iyi vokalistler.Nazmi'nin ayrılma sebebi neydi gruptan? Mustafa'nın eklenmesi nasıl oldu?
Nazmi Can grubun aktif olarak çalışmaya başladığı ilk dönemlerden beri bizleydi ve her zaman grubun çok önemli bir parçası oldu. Fakat 2007 yazından sonra baş gösteren zaman ve motivasyon problemlerinden dolayı ortak bir şekilde yollarımızı ayırmaya karar verdik. Mustafa, denediğimiz ilk vokalistlerden biriydi. Gerek vokalinin kalitesi gerekse müziğe olan sevgisi ve bağlılığı nedeniyle kendisini kadromuza dahil etmekte tereddüt etmedik.
Albümdeki düetler nasıl ortaya çıktı? Kayıt sırasında mı oldu? Erkan ve Mumu'nun vokal tarzına çok uygun parçalar.
“Aesthetics of a Dead Art”ı yazdıktan sonra Mumu’nun vokal yaptığı bölümü ona söyletmeye karar vermiştik, kendisi de bizi kırmadı ve kayıtta yer aldı. Erkan abi ise gayet spontane bir şekilde dahil oldu kayıta. “Within These Walls”un vokal kaydı sırasında aramızda konuşurken “burada Erkan abi’nin vokali çok iyi olur” diye konuşuyorduk ki mikrofonun başına geçti ve o kısmı söyledi. Böyle iki önemli ismi albümümüzde misafir etmiş olmaktan dolayı bir hayli mutlu ve gururluyuz.
Davullar fazla groove olmamış mı? kötü olduğundan söylemiyorum gayet başarılı ancak ataklarla doldurulmaya da gayet müsait parçalar olmuş. Gothenburg'dan kaymamak konusunda bir direniş mi yoksa bu
Bu noktada kişisel zevkler devreye giriyor, tür dışına çıkmak istememekle ilgili değil de biz böyle yazdık, böyle beğendik ve bu şekilde çaldık durumu var burada.
Inertia kimin bestesi? Olayı nedir bu parçanın?
“Inertia” Tankut’un bestesi. Kayıttan çok önce başka bir proje için yazmıştı bu parçayı, fakat dinler dinlemez bunu albüme koyalım dedim ve böylece “Dissonant Progression”a dahil oldu. Bunun dışında kişisel bir anlam taşıdığını da söyleyebilirim, fakat bunu kamuoyuyla paylaşmak gibi bir düşüncem yok açıkçası.
Şarkı sözleriniz anti-militarist,savaş karşıtı ve politik. Albüm isminde de bir şeylerden rahatsız lduğunuzu anlatmak istemişsiniz. GRubun bu duruşu yüzünden siyasi olarak nitelendirenler var mı? Veya nitelendirilebilir mi?
Bu bize sık sık yöneltilen bir soru ve biz de her seferinde aynı cevabı veriyoruz: Nettlethrone politik bir grup değil. Biz sosyal konularda söz yazan ve bunu yaparken de genellikle bir hayli net ve sert tutum takınan bir grubuz, fakat bu tavrı takınırken belli ideolojik amaçlar gütmüyoruz. Kafamıza takılan, canımızı sıkan, bizi sorgulamaya iten sayısız olay oluyor dünyada, fakat bizim bunlar üzerine yazıyor olmamız bizi politik bir grup yapmıyor. Tam tersine politikanın olabilecek en sığ ve anlamsız şekillerde müziğe enjekte edildiği yerli piyasada politik bir grup olarak anılmak özellikle istemiyoruz.
Dissonant Progression nerden çıktı? düşündüğünüz başka isimler de var mıydı albüm için? Belerdi mesela?
Albüm ismi sözleri yazmaya başladığımız dönemde çıktı. Sözlerde de diğer konular ile birlikte entegre bir şekilde işlenen insanlığın hastalıklı gelişimi konseptini çok güzel bir şekilde ifade ettiğini düşünüyoruz bu ismin. Başka bir isim düşünmedik hiç, ama kendi adıma konuşmam gerekirse başka bir isim düşünüyor olsaydım grubun ciddiyete bindiği 2003 yılını ve kaydın yapıldığı 2007 yılını bir şekilde içeren bir isim koyabilirdim, Black Flag’e saygı duruşu şeklinde “The First Four Years” olabilirdi mesela. Bu sefer de “albüm isminiz arak üstelik bir hardcore/punk grubundan!” şeklinde yorumlar alırdık muhtemelen...
Blueprinti bir demo için üst düzeyde bir çalışmaydı ve çok iyi bir saldırıydı. Arkası da geldi ve boş olmadığını gördük. Peki bir sonraki kayıtta neler olabilir ipucu verir misiniz bşize? Kendi Seevdiğiniz ve istediğiniz tarzda müzik yapıyorsunuz ancak tarzınıza yeni bir şeyler katmayı veya başka tarzlar ile etkileştirmeyi düşünür müsünüz?
“Blueprint” ve “Dissonant Progression” arasında sound bakımından devasa bir fark olmamasına rağmen, birer müzisyen olarak geçen yıllar içinde ilerlememizden dolayı beste yazımı açısından bu iki kayıt arasında büyük farklar olduğunu düşünüyorum. Benzer bir durum yeni şarkılar için de geçerli. “Dissonant Progression”da yer alan bazı şarkıların yazımı 2004-2005 tarihine kadar gidiyor, bu açıdan halihazırda yazdığımız yeni şarkıların sound açısından olmasa da şarkı yazımı ve hissiyat açısından albümden daha ileride olduğunu düşünüyorum. Ama tabii ki her müzisyen ortaya koyduğu en yeni işi en iyi çalışması olarak görür... Müziğimizi yazarken etkileşimlerimiz sık sık kendini belli etse de özellikle bir şeye benzesin ya da başka bir türden de etkileşim içersin mantığında olmuyoruz. Albümde de klasik İsveç death metali çerçevesinin dışında kalan birçok bölüm var, “Nine Hundred Days”in tremolo bölümü, “Aesthetics...”deki palm mute rifler, hatta başlı başına “Prayers Go Unheard” tür dışı etkilenimlerimizin soundumuza yansıdığı aklıma gelen ilk örnekler.
Grave ve Dismember albüm kaydetti, At The Gates ise 3 konserliğine tekrar bir arada. Bu tarzın öldüğünün söylenmesi hakkında neler düşünüyorsunuz? Sonuçta maddi kaygı güdülerek yapılacak kadar popüleritesi kalmadı artık.Ama Böyle bir amacınız olmadığından eminim tabi. Zaten öyle bişeyse amacınız yanlış ülkedesiniz
Olaya sadece isim yapmış ve türün emekleme aşamasından beri içinde yer alarak belli birer statüye ulaşmış gruplar açısından bakmanın doğru olmadığını düşünüyorum. Grave, Dismember, Entombed gibi isimler zaten standartını tutturmuş düzenli albüm yayınlayan gruplar ama olay onların olduğu yere bakmak değil, onların geldiği yere bakmak. Yer altında İsveç death metalinin her iki ucu da, hatta bizim yaptığımız gibi ikisinin karışımı da birçok grup tarafından hayli kaliteli şekilde icra ediliyor. Bu açıdan türün ölmesi gibi bir durum söz konusu değil ki, zaten “tür ölümleri” konusu başlı başına anlamsız bir durum. Bu “ölme” muhabbetinin ayyuka çıktığı durumlara bakarsanız ortadan kaybolan şeylerin gruplar ya da müzik değil, radyoda, TV’de, daha popüler basın organlarında yer alma ya da majör şirketleri sevindirecek satış rakamlarına ulaşmak olduğunu görürsünüz. Thrash metalin 80’lerdeki gibi albüm sattırmadığına bakarak thrash metal öldü diyemezsiniz, çünkü yer altında bu müziği aynı heyecanla icra eden onlarca grup hala vardır. Aynı şey punk için de death metal için de geçerli. Son olarak dediğin gibi ticari kaygımız hiçbir zaman olmadı, en başından beri tek amacımız sevdiğimiz müziği sevdiğimiz şekilde çalmak oldu. Bu yüzden piyasanın nereye gittiğiyle ya da çaldığımız müziğin popüler olup olmadığıyla ilgilenmiyoruz.
Konser ve Festivaller ile aranız nasıl? Yurt dışından gelişmeler var mı?
Kendimizi bir konser grubu olarak görüyoruz ve fırsat buldukça da sahneye çıkıyoruz. Bu yaz bir festivalde yer almayacağız ama üzerinde çalıştığımız başka bir olay var. İşler kesinleşmeden açıklamak gibi bir adetimiz olmadığından şu an bu konuda bir şey söylemeyeceğim, fakat işler istediğimiz gibi giderse gelişmeleri en kısa zamanda sitemizden açıklayacağız.
TRDM Ankara Assault'ta sahne alacaksınız. Bu oluşum hakkında ne düşünüyorsunuz? Gerekli miydi? Getirisi neler oldu?
26 Ocak’ta Carnophage ve Sakatat ile verdiğimiz Ankara konserinde TRDM konserlerinin ilkini organize etmiştik ve her açıdan harika bir konser olmuştu. 1 Haziran’daki konserin de aynı ortamda geçeceğine eminiz. TRDM kesinlikle bu piyasa için gerekli bir oluşum. Henüz çok yeni olmasından dolayı eksikleri olabilir, fakat bunlar kaliteli iş yapan death metal gruplarının bir araya gelmesini engelleyecek oranda şeyler değil. Çok konuşup az iş yapmaktansa, TRDM çatısı altındaki grupların bunun tam tersi bir düsturu benimsediğini ve gerek ortaya koyulan ürünler, gerek yapılan konserler açısından elini taşın altına sokmaktan korkmayan gruplar olduğunu söylemek yanlış olmaz.
Soracaklarım bu kadardı. Eklemek istedikleriniz varsa buyrun. Teşekkürler
Röportaj için çok teşekkürler, grupla ilgili tüm gelişmeleri
www.nettlethrone.com ve
www.myspace.com/nettlethrone adreslerinden takip edebilirsiniz. İyi olduğuna inandığınız grupları desteklemeye devam edin, Decaying Purity’nin son albümünü mutlaka alın ve bol bol 7” toplayın. // Burak